
Karanlık fantezi dünyası ve büyüleyici kil animasyon görselleriyle The Midnight Walk, VR’da unutulmaz bir yolculuk sunuyor. Detaylı incelememize hoş geldiniz.
“Bir kil evreninde karanlık masallar, gizemli yaratıklar ve duyuların ötesinde bir yolculuk.”
Kimi oyunlar vardır ki, sizi ilk sahnesiyle içine çeker, adeta başka bir boyutta uyanmışsınız gibi hissedersiniz. MoonHood imzalı The Midnight Walk, işte tam olarak böyle bir deneyim.
VR Korku Oyunu The Midnight Walk İncelemesi
Korku öğeleriyle harmanlanmış bir peri masalı atmosferinde geçen bu oyun, VR teknolojisinin sunduğu tüm potansiyeli sanatsal bir anlatımla birleştiriyor. Göz kamaştırıcı kil animasyon tarzı ve etkileyici ses tasarımıyla, bu deneyim sıradan bir VR oyununun çok ötesinde.

2021’de yayınlanan Lost in Random, benim favori düz ekran oyunlarımdan biriydi. Bu yüzden, oyunun iki yönetmenini Ghost Giant’tan sonra tekrar VR’da görmek beni sevindirdi.
The Midnight Walk, gotik bir peri masalını hafif korku unsurlarıyla birleştirerek doğal bir ilerleme hissi sunuyor. Kendinizi adeta bir Tim Burton filmindeymiş gibi hissediyorsunuz; özellikle VR’da bu durdur-bırak (stop-motion) tarzı görseller etkileyici bir şekilde hayat buluyor.
Karanlıkta Yolculuk
Oyunda kontrol ettiğimiz karakter “The Burnt One” yanmış, belki de lanetlenmiş bir figür. Geçmişiyle ilgili ipuçları yalnızca dolaylı yollardan veriliyor, ama karakterin her adımında bir melankoli, bir yük hissediliyor. Bu yalnız yolculukta tek yoldaşımız, minik, parlayan bir yaratık: Potboy.
Potboy, klasik bir yardımcı karakter değil. Onu kontrol etmiyoruz; ama bulmacalarda yardım edebiliyor: platformları ateşlemesi, ışık saçması ya da bazı objelerle etkileşime girmesi gereken yerlerde devreye giriyor. Bu interaktif ilişki, oyuncuya rehberlik eden bir dost gibi hissettiriyor ama asla elinizi tutmuyor, yalnızlığınız baki.
Oyunda, hem doğrudan katılımcı hem de yönlendirici bir rol üstlendiğimiz “Yanmış Olan” karakterini canlandırıyoruz. Sevimli fener yaratığı Potboy ile birlikte çıktığımız bu yolculuk, baştan itibaren etkileyici bir dünyaya çekiyor.
Potboy’u doğrudan kontrol etmiyoruz; ancak çeşitli bulmacaları çözmek için onu belli eylemleri yapmaya yönlendirebiliyoruz. Her bölüm, bu karanlık ve kasvetli dünyaya yeniden ışık getirme temasıyla birleşiyor ve toplamda yaklaşık 6 saatlik bir deneyim sunuyor (koleksiyon eşyalarını da ararsanız bu süre uzayabilir).
Karakterler fazla konuşmasa da, ayakları olan mobil evinizden tutun, gizemli kahinlere ve size uzuvlarınız olduğu için hakaret eden başsız varlıklara kadar uzanan eksantrik kadrosu harika seslendirmelerle hayat buluyor. Her bölgenin geçmişini ve karakterlerini daha fazla öğrenmek isteği doğuyor, ki oyun bunu isteğe bağlı ses günlükleriyle destekliyor.

Bulmacalar ve Oynanış
Oyunun bulmaca yapısı ilk bakışta basit görünebilir. Ancak burada derinlik, zihinsel karmaşıklıktan çok duyusal farkındalıkta yatıyor. En dikkat çekici mekaniklerden biri, gözlerinizi kapatma yetisi. Bu işlev, bir geçidin görünmesini sağlamak, bir düşmanı etkisiz hale getirmek ya da gizli yolları duymak için kullanılıyor. Gerçekten de “görmeyerek görmeyi” öğreniyorsunuz.
Bazı bölümlerde kibritleri ateşleme gibi refleks isteyen görevler bulunuyor. Bu anlar zaman zaman kontrolcü hassasiyetine bağlı olarak hantal hissettirse de genel bulmaca dizaynı, tematik bütünlükten asla kopmuyor. Işığı yeniden getirmek için karanlığın içine dalmak; işte temel motivasyon bu.
Bulmacalar yüzeysel değil ama aşırı derin ya da zorlayıcı da sayılmaz. Örneğin, görünmeyen bir zamanlayıcı dolmadan tüm mumları yakmanız gereken bölümler zorlayıcı olabiliyor ama bu zorluk daha çok top mermisi gibi kibrit atmanın zor kontrol edilmesinden kaynaklanıyor. Diğer görevlerse genellikle daha basit: eşyaları toplamak ya da doğru sırayı seçmek gibi.
Oyunun en ilginç mekaniklerinden biri ise gözlerinizi kapatmanız. Bu bazen etraftaki ipuçlarını dinlemek, aktif bir gözü görüp geçit açmak ya da bir canavarı taşa çevirmek gibi şeyler için kullanılıyor. Bu noktada ses tasarımı gerçekten parlıyor; yön ve içerik olarak anlaşılır ipuçları veriyor. Tek kulağında işitme kaybı olan biri olarak, nesnelerin konumlarını görsel olarak belirten Görsel Yardım seçeneğinin sunulması benim için büyük artı oldu.

Hafif Korku mu? Tartışılır.
MoonHood bu oyunu “rahat korku (cozy horror)” olarak tanımlasa da bu tanıma pek katılmıyorum. Kil animasyon estetiği korkuyu yumuşatsa da, dolapta saklanırken size delicesine bağıran garip yaratıklar bana pek konforlu gelmiyor. VR korkularında genelde ürkek biri olmama rağmen bu bölümleri rahatça geçebildim.
Yine de bu sahneler, oyunun daha ürkütücü sakinlerini tanıtmak için oldukça etkili. Silahınız olmadığından, bu öldürülemez düşmanlardan nasıl kurtulacağınızı bulmak başlı başına bir bulmaca haline geliyor. Bu yaratıkları zekice alt etmek ise oldukça tatmin edici.
“The Midnight Walk” geliştirici MoonHood tarafından “cozy horror” (rahat korku) olarak tanımlanıyor. Ancak bu etiket, oyunun karanlık tonunu tam anlamıyla yansıtmıyor. Claymation (kil animasyon) tarzı tasarım, atmosferi hafifletiyor olabilir; ama dolapta saklanırken sizi avlamaya çalışan bağıran yaratıklarla karşılaşmak, kesinlikle yürek hoplatıcı.
Silahınız yok. Düşmanlarla savaşmıyorsunuz, onlardan akıllıca kaçıyorsunuz. Bu durum, oyuncuyu sürekli tetikte tutan ve savunmasızlık hissini başarıyla aktaran bir yapı kuruyor. Her karşılaşma, kendi başına küçük bir bulmacaya dönüşüyor.
Görseller ve Animasyon
Daha önce bahsettiğim gibi, The Midnight Walk görsel olarak gerçekten etkileyici. Wallace & Gromit oyununu anımsatan bu kil animasyon stili, karakter ve yaratık tasarımlarının hem özgün hem de ürkütücü olmasını sağlıyor. Her şey yakından bakıldığında harika görünüyor.

Konfor ve Erişilebilirlik
Oyun her açıldığında oturarak mı yoksa ayakta mı oynayacağınızı soruyor. Yapay çubuk tabanlı hareket, yumuşak ya da kademeli kamera dönüşü, hız ayarları, baş sallama (head bobbing) kapatma gibi konfor ayarları mevcut. Ayrıca:
- Alt yazılar: 5 farklı yazı boyutu, sarı/beyaz renk seçimi, 3 farklı arka plan opaklığı
- Titreşim: Açık/kapalı, yoğunluk ayarı
- Görsel Yardım: Sesli ipuçlarını görselleştirerek işitme engellilere destek
- PC’de: Göz kırpma eylemi için bakış yönü ve tuş kombinasyonu
- PS VR2: Göz takibi desteği
Tek sorun, yüksek PC ayarlarında bile bazen nesne detay seviyesinin (LOD) gözle görülür şekilde değişmesi. Bu büyük bir sorun değil ama yine de not edilmesi gereken bir detay. Ortamlar öylesine özenli ki bu ufak kusur, gizli sırları ararken deneyiminizi gölgelemez.
VR mı, Düz Ekran mı?
Melez (hybrid) oyunlarda VR desteğinin sonradan eklenmiş gibi hissettirmesinden genellikle endişe duyarım. Ancak The Midnight Walk, bu konuda güzel bir denge kurmuş. Bazı sahnelerde elleriniz fiziksel olarak nesnelere değmiyor gibi hissettiriyor, örneğin bir anahtarı deliğe sokmak yerine yere bırakmak zorundasınız. Ama kibrit yakmak, eşyaları envanterden doğrudan almak ya da panikle kapı kolunu kavrayarak dolaba saklanmak gibi fiziksel etkileşimler oldukça başarılı.
VR, bu oyunu oynamanın en iyi yolu sanki düz ekran versiyonu eklenmiş gibi, tersi değil.
Son Söz: Masallar Her Zaman Mutlu Bitmez
The Midnight Walk, klasik anlamda korku ya da macera oyunu değil; bir duygunun, bir atmosfere dönüşmüş hali. Hüzünlü ama sıcak, kasvetli ama büyüleyici. VR’ın sağladığı fiziksel derinlik, oyunun hikâyesiyle mükemmel bir uyum yakalıyor.
Kil ile şekillenmiş bu karanlık dünya, sizi hem görsel hem duygusal olarak içine çekiyor. Bazı bulmacalar daha yaratıcı olabilirdi ve teknik anlamda ufak sorunlar (LOD geçişleri gibi) mevcut. Ancak bunlar, bu kadar özgün ve özenli hazırlanmış bir oyunun değerinden bir şey eksiltmiyor.
